23 Aralık 2013 Pazartesi

Ne kadar az cihaz, o kadar çok teknoloji

Ekip arkadaşım Ayşe, oyun geliştirme ile ilgili blogundaki yazıda oyun oynama güdüsünün "7 günah" olarak bilinen insani duygulara hitap ettiğinden, ve bu insani duygulardan (kibir, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke, tembellik) bir ya da bir kaçını oyunlaştırmayı başaran projelerin, başarılı olacağından bahsetmiş.

İlginç bir tespiti var.
Diyor ki: "Candy Crush’ta geçilen level’ları sosyal medyada paylaşmamızın altında içten içe kibir, Driver’da sivil insanları kadın erkek fark etmeksizin gasp ederek kazanılan parada sanal bir açgözlülük, Godfather’da daha fazla, çok daha fazla, çok çok daha fazla insanı öldürmemizin altında, bastırılmış öfke yatmıyor mu?"

Bu cümleler, bana birkaç yıl önce yaptığım bir sunumda bahsettiğim "teknolojik cihazlar bizim düşmanımız" konusunu hatırlattı. O sunumda anlatmak istediğim, teknolojinin aslında doğayı taklit etmeye çalıştığıydı. Bu mantıktan yola çıkarak da, insan ile doğa arasında ne kadar az teknolojik cihaz olursa, teknolojide o kadar ileri gideriz tezini ileri sürmüştüm. Dayanak noktam ise, başarılı teknolojik cihazların insan doğasına uygun tasarlanmış olması, gittikçe küçülmesi, ve giyilebilir cihazlardan başlayarak, aslında bu cihazların gittikçe hayatımızda "görünmez" olmaya başlamasıydı.

Bence, herhangi bir ürünü geliştirirken, her zaman insan odaklı hareket etmek ve mümkün olduğunca doğaya, insan hareketlerine, insan yaşamına uygun geliştirme yapmak o ürünün başarısında önemli rol oynuyor. Böylece insan ile yapılacak iş arasındaki cihaz sayısı ne kadar az olursa, o kadar ileri teknolojiye sahip olmuş oluyoruz.

Hiç yorum yok: