18 Kasım 2011 Cuma

Yeni Medya Düzeni (Bireysel habercilik)

@HipiLangstrumpf TIME dergisinin
eski bir kapak resmini paylaşmış.
TIME dergisinin (evet o muhteşem (!) derginin), iki atom bombasının Japonların tepesinde patlatılmasının hemen ardından, 20 Ağustos 1945 tarihli sayısının kapağında, Japon bayrağına atılan çarpıya ne kadar tepki verildi bilemiyorum.
Belki o dönemde hissiyatları gerçekten böyleydi bir kesim Amerikan halkının. Belki de günümüzde de yapıldığı gibi propaganda temelli bir kapak yapıldı.

"İşte basın böyledir" , "hükumetlerin güdümünde kitleleri yönlendirir" klişelerine satırlarca değinebilirim. Ancak anlatmak istediğim ondan daha önemli bir durum var.
Alternatif haber kanalın varsa, ve bu kaynağa kolayca erişebiliyorsan, kimin ne propaganda yaptığına çok da aldırmayabilirsin.
Acaba o zamanlar şimdiki gibi herkesin kitlelere eşit erişim imkanı olsaydı dünya tarihi farklı bir yönde ilerleyebilir miydi?
Günümüzde bile etkileri devam eden dünya savaşlarının meydana geldiği dönemde , bireyler,  tüm dünyaya düşüncelerini bir twitter hesabı , bir blog yazısı, ya da bir facebook sayfası ile yayabiliyor olsalardı, herşey daha farklı olurdu tabii ki.

Haber alabildiğimiz binlerce kurumsal kaynak, yorumlarını okuyabildiğimiz yüz binlerce bağımsız yazar / blog yazarı var. Her fırsatta çevresinden haberler yayınlayan milyonlarca insanı takip etme imkanımız var. Bir nevi muhabirlik yapıyor mesleği bu olmayan bireyler.

Artık Kitleleri bir araya getirmek kolay, ancak propaganda dayatmak, fikir empoze etmek zor. Diktatörlerin  devrilmesine neden olan, ilk kıvılcımın çakıldığı ortamın sosyal medya olduğu bir dönemdeyiz. Bu dönemi özellikle basının çok iyi anlaması gerekiyor. Aslında anlamasalar da olur, çünkü zaten orta vadede basın kavramı bugünkünden çok farklı olacak, basın mensupları ise bugünkü isimlerden ve kültürden oluşmayacak.

Habercilik kavramı bambaşka bir mecraya kayıyor:
 Daha da önemlisi, gündemi takip etme alışkanlıklarının değiştiğine şahit oluyoruz. Çift yönlü bir iletişim söz konusu olduğundan, haber veren ile haber alanın sürekli yer değiştirdiği, 2 saat önceki haberin değerinin azaldığı bir dönemdeyiz.
Bu dönüşüme ayak uydurmuş birçok yazar ve muhabirin belki de gazetelerinde yazdıkları yazılardan, haberlerden daha çok, twitter hesaplarına yazdıkları kısa yorumlar, haberler takip ediliyor.

Bu sayede önce klasik düzen habercilerin altındaki halı kayacak, sonra da çağa ayak uydurmuş habercilerin rekabet alanı çok daha genişleyecek, çünkü habercilik ve yayıncılık önce kolaylaştı, sonra bireyselleşti. Artık yazıları çok takip edilen bazı blog yazarlarının, TV de canlı yayına "blog yazarı" ünvanı ile bağlanarak yorumlarda bulunduklarını bile görebiliyoruz.

Yeni düzenin kurallarından bazıları:
- Bir habercinin ya da yorumcunun değerini belirleyen şey hangi ünlü gazetenin hangi güzel köşesinde ahkam kestiği değil, twitterda kaç kişi tarafından takip edilip, yorumlarının kaç kez retweet edildiğidir.

- Sabah yazdığınız haber, öğlen olmadan yalanlanmış olabilir ve gelen tepkiler üzerine öğleden sonra özür dilemek zorunda kalmış olabilirsiniz.

- Sorumsuzca ülke yönetmeyi kolaylaştırmak için özgürlüklerin kısıtlandığı bir dünya düzeni sizi aldatıp, güçten yana olmayı tercih ederseniz, özgürce haber alabilen ve örgütlenebilen halk tarafından ipliğinizin pazara çıkarılacağını da bilmelisiniz.



15 Kasım 2011 Salı

Devlet e-ticarete giriyor

PTT Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Osman Turhal, PTT tarafından düzenlenen, ‘Posta Sektöründe Gelişen Fırsatlar ve Ortaya Çıkan Tehditler’ konulu uluslararası seminerde basına yaptığı açıklamada, "PTT alışveriş merkezi ile İnternet’ten satışın devlet güvencesiyle yapılacağı"nı belirtmiş.

Genel Müdürün ağzından, sistemin özeti şöyle:
“PTT alışveriş ve AVM merkezinin altyapısı hazır. Şubat ayında hizmete girmeyi planlıyoruz. PTT alışveriş merkezinden isteyen herkes bir dükkan kiralayıp malını satabilecek. E satışlardaki en büyük sıkıntı malın güvenilirliği. Bizim sistemde garantör, devlet olacak. Müşteri, almak istediği malın parasını yatıracak. Biz ilgili malı kendisine göndereceğiz. Müşteri malı alıp beğendikten sonra ilgili firmaya ödemesini yapacağız. Böylece, internet üzerinden yapılan alışverişlerdeki güven problemi olmayacak. Müşteri sipariş ettiği malı görme ve deneme fırsatı bularak alış veriş yapacak. PTT olarak tüm kobilerle işbirliği yapacağız. Kobilerin e -ticaret yapabilmelerini sağlayacağız. Yerli mala destek vereceğiz.”


GittiGidiyor'un güvenli ticaret döngüsü model alınmış, ticari döngüde bir problem yok yani.
PTT nin bir devlet kurumu olarak bu denli teknolojiye yakın durması, teknolojiyi kullanıyor olması sevindirici.

 Ancak "İnternet’ten satışın devlet güvencesiyle yapılacağı" ifadesi bana pek sıcak gelmedi. 

Devlet, internetten satışta bir güven sorunu gördüyse, yapması gereken o işe kendisinin girmesi değil, denetimini arttırması olmalıdır. 
PTT nin yaklaşımı, herhangi bir konuda sorun yaşayan Türk insanının, "devletimiz bu işe el atsın" yakınmasını yanlış anlayarak , işe el atmak yerine işe girmek şeklinde olmuş. 

Tabii olay işe girmek ile bitmiyor, girdiğin işi doğru yönetmek ve yürütmek de gerekiyor. Bu noktada, devletin yürüttüğü bazı işlere bakınca, çok umutlu olamıyorum maalesef. Devlet bankaları ile özel bankalar arasındaki işleyiş farkı bile, ne demek istediğimi net olarak açıklar.

Belki detayları ortaya çıktıkça farklı bir yorumda bulunabilirim ancak ilk yorumum, PTT nin girişiminin iyi niyetli ancak gereksiz bir girişim olduğu yönünde.

3 Kasım 2011 Perşembe

Twitter “arama”ya yeni özellik.


Twitter artık arama sonuçlarını listelerken en tepede aranılan kelimenin özelliğine göre “top news” ya da “top people” çerçevesi açıyor.


Bu çerçeve içerisinde, aradığınız konuya ilişkin en popüler haber ya da kişiyi de listeliyor. Örneğin “internet” sözcük araması yaptığınızda, internet ile ilgili o anki popüler habere ait başlık ve link ön planda gösterilirken, ”obama” sözcük araması yapıldığında Barack Obama’ya ait twitter hesabını çerçeve içerisinde ön plana çıkmış olarak görebiliyorsunuz.



Henüz test aşamasında olmasına rağmen akıllıca bir özellik olarak görünüyor. Böylece” top news” içeriğinde yer almak isteyen yayıncılar, çok daha fazla içerik girmek durumunda kalacaklardır. Aynı zamanda twitter bu sayede internet medyasındaki bilgi akışında en üst sıralarda yer aldığını da göstermek istiyor olabilir.

Haber akışının yanında , bu özellikten bir iş modeli de çıkabilir. Örneğin google aramada öncelikli görüntülenen reklamlar gibi, twitter bu çerçeveye arama sonuçlarıyla ilişkili reklam da alabilir. Ancak umarım ticari kaygı abartılarak, arama sonuçlarında aradığımız habere ilişkin parası ödenmiş ancak en popüler olmak yerine en kötü kaleme alınmış haberleri okumak zorunda kalmayız.

E-ticaretin “E” si

İstatistik diyor ki, Türkiye’de e-ticaret son 9 ayda yüzde 52 büyüdü.
2011 yılı 9 aylık e-ticaret kullanım verilerine göre yerli ve yabancı kredi kartları ile e-ticaret sitelerinden yaptığımız harcamaların cirosu geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 52 oranında artarak 16 milyar 971 milyon 250 bin liraya ulaştı, aynı dönemde gerçekleşen işlem adeti ise geçtiğimiz yılın aynı dönemine oranla yüzde 37 oranında arttı.
Peki bu veriler, gerçekten e-ticaretin büyüdüğünü mü gösterir? Yoksa, ticaretin “elektronik” alana kaydığını mı? “Ne farkeder” demeyin.

Geçtiğimiz günlerde bulunduğum “Webrazzi Summit”te, seansların birinde özel satış yapan üç e-ticaret sitesinin (ayakkabı, anne-bebek, ev mobilyası) yöneticileri ile bir söyleşi yapıldı. Moderatör, New York’ta yaşayan bir Türk girişimci olanAhmet Kırtok idi.
Başından sonuna dikkatle dinlediğim keyifli bir sohbetti, ancak konu bir türlü ticaretin “Elektronik” tarafına kaymadı. Yöneticiler seans boyunca müşterilere ürünü nasıl gönderip nasıl iade alabildiklerini, ürünleri nasıl tedarik ettiklerini, garanti şartlarını vs.. anlattılar.
Soru cevap bölümünde ben de söz alıp bunu dile getirdim. Sorduğum soru çok netti, “Türkiye’de e-ticaret ehli, bu işi normal ticaret kurallarıyla oynayıp, sadece ürünlerin ödemesini internetten aldıkları bir alan olarak mı görüyorlar?”
Çünkü bakış açısı bu ise, aynen Ahmet Kırtok’un söyleşinin başında belirttiği gibi “Türkiye’deki e-ticaret hacminin artışının balon olma ihtimali” var demektir.
Evet ticaret her ortamda bazı temel kurallar olmaksızın yapılamaz, ancak nasıl ki, haberciliğin kuralları elektronik ortamda farklılaşabiliyorsa, ticaretin de farklılaşması doğaldan öte bir ihtiyaç halindedir.
Ticaret sadece para alışverişinin yapıldığı bir iş olarak düşünülemez. Paranın tahsilatına kadar gelen süreçte, tahsilatın yapılabilmesi için başarıyla geçilmesi şart olan bir çok aşama var. Bu aşamalar genel olarak
  • Müşteriyle ilk temas ve içerik algılama
  • Müşterinin güvenini kazanma
  • Müşteriyi ürüne yönlendirme ve karar desteği
şeklinde tanımlanabilir.
Ve bu aşamalarda geleneksel ticaret ile e-ticaret birbirinden büyük oranda farklılaşıyor.
E-ticaret sözkonusu olduğunda, ilk olarak gözününe alınması gereken kural “HIZ” olmalı. Doğal olarak yalnızca web sitesinin yüklenme hızından bahsetmiyorum.
Müşterinin ödeme noktasına gelene kadar geçtiği aşamalarda, içeriği algılatmagüven kazanmakarar verdirtme (önerme), ödetme veürünü ulaştırma adımları hızlı olmalıdır. Çünkü e-ticaret müşterisinin, satın almayı elektronik ortamda yapıyor olmasının belki de en temel tercih nedeni “HIZ” dır.
Zamanı kısıtlı ve hıza ihtiyacı olan kimse doğru kurgulanmış e-ticaretin nimetleri dururken;
  • günlerce (belki de aylarca) mağaza mağaza dolaşıp fiyat ve kalite araştırması yapmayı,
  • tezgahtarın bildiği kadarıyla, ürüne ait detay bilgileri öğrenmeyi,
  • arkadaşlarını arayıp ürünle ilgili yorumlar dinlemeyi,
  • sonunda karar verip satın almayı
tercih etmez.
Bunun yerine tabii ki;
  • tatmin edici kullanıcı deneyimini yaşamayı (user experience),
  • hızlı karar almayı sağlayan önerileri (reccomendation) ,
  • satın alan diğer kullanıcıların yorumlarını,
  • kredi kartı, mobil ödeme vs.. gibi alternatif ve güvenli ödeme seçenekleriyle satın almayı,
  • evinden hiç çıkmadan ürünün kendisine gelmesini
tercih eder.

E-ticaret erbabı, “teknolojiyi kullanma, ve elektronik ortamın sosyolojisini anlama” konusuna en az ürün lojistiği kadar özen göstermelidir

Deprem Van’da, sarsıntısı insanlık'ta



Birbirine karışmış, kaynaşmış iki toplumdan birini gözünü kırpmadan topyekün terörist ilan edenlerin insanlığı bu resimdeki enkazın altında ezilmiştir.
Deprem sonrası ortaya çıkan acı tabloyu Allah’ın gönderdiği bir ceza olarak tanımlayanlar ile, 99 depremi sonrasında aynı yorumu yapanlar arasında bir fark görmüyorum.
Demek ki aradan geçen 12 yılda, insanlıkta herhangi bir ilerleme olmamış, sadece tiplemeler değişmiş.
Aklı başında herkesin dile getirdiği ya da en azından düşündüğü bir gerçek var ki, dünyanın neresinde olursa olsun, deprem üzücüdür, masum insanların ölmesi acıdır.  Van’daki deprem sonrası da normal bir insanın aklına gelmesi gereken budur.
Ancak ve ancak hastalıklı bir düşünce yapısı, insanlara karşı bu kadar önyargılı ve vicdansız olabilir.